Sahaflar, modern dünyanın bizden götürdüğü tüm değerlere rağmen ayakta kalmaya devam ediyor.  

Kimisi ikinci el kitapların kokusunu içine çekmek, kimisi bağ kurdukları sahaflarla dertleşmek, kimisi ise sadece kitap almak için geliyor sahaf dükkanlarına. Gelin, sahaf kültürünün güzelliklerini 30 yılı aşkın bu işin içinde olan İsmail İlbey’den dinleyelim.

Beyoğlu’ndaki Aslıhan Pasajı’na girdiğinizdeki ilk önce kitap kokusu alır götürür sizi, sonra da yıpranmış sayfalar arasındaki yaşanmışlıklar… Kitaplara göz gezdirirken bir sahafın müşterisiyle yaşadığı diyaloğa kulak veriyorum. Kitap, siyaset, güncel konular… koyu bir sohbete dalmışlar. Hiç bölmeyip sıranın bana gelmesini bekliyorum. 84 yılında bu hana gelip, 91 yılında insanları kitaplarla buluşturmaya başlayan İsmail İlbey’le böyle tanışıyorum. 

“GELİP AŞK HAYATINI ANLATANLAR OLUYOR”

30 yıldır dükkanını boş bırakmayan İsmail Bey, sahaflar çarşısının sıradan bir kitapçıdan çok daha fazlası olduğunu yaşadığı anılarla şöyle anlattı bizlere: “Bir süre sonra, gelenlerle dost oluyorsunuz. Bir tane müşterim az önce aşk hayatını anlatıyordu mesela. Siz sıkıntınızı yabancı birisine anlattığınız zaman ondan zarar gelmeyeceğine inanıyorsunuz. Çünkü anlattıklarınızı size karşı kullanma ihtimali yok. Burada insanların derdine derman olacak, dinleyecek arkadaşlar var. Onun ruhuna hitap edecek şeyler söyleyecek insanlar var. Önemli olan insanların buradan mutlu ayrılabilmesi. Bende kitap bulamazsınız bir başkasında bulursunuz, ben ondan da mutlu olurum. Çünkü sizin buradan mutlu ayrılmanız demek, buraya tekrar geleceğiniz anlamına gelir. Burası bir sığınak gibi.”

“ÖNYARGILIYSAN HAM MEYVENİN SAPISINDIR”

Kitap okumak hepimize bir şeyler katar, ancak sahaf olmak İsmail Bey’e bambaşka şeyler katmış. Kendisini okur zannettiğini söyleyen İsmail Bey, bu işe ilk başladığında aslında hiçbir şey bilmediğini, kendi deyişiyle cahilin önde gideni olduğunu fark etmiş. Çocuklukta dayatılan önyargılarında kitap okudukça yıkıldığını belirten İsmail Bey, “Mesela bize Yunanlıların düşman olduğu öğretilir çocukluktan beri. O yüzden Nikos Kazancakis’i hep öteliyordum mesela. Sonra adamın hayatını okudum bir dergide ve sonra bütün romanlarını okudum. Bir şeylere önyargıyla karar verirsen olmamış bir meyvenin sapısın demektir. Ham meyve bile değilsin yani.” dedi. 

Okuyacağı kitabı seçmekte benim gibi zorlananlar illa ki vardır. Bu konuda da tavsiye aldığımız İsmail Bey, “Kitabın arkası beni çekerse tamamdır” diyor. Her tür kitabı, her yazarı okuduğunu söyleyen İsmail Bey, “Sigmund Freud ne yapıyor, Kierkegaard ne yazıyor bilmelisin. Mesela ben Kierkegaard’ı okudum ama anlamadım. En azından ne yazıyor bakıyorum.” diyerek samimi itirafıyla bizleri gülümsetiyor.

‘İSMAİL ATASÖZÜ’ SLOGAN OLMUŞ

İnternetten satışların sahaf dükkanlarını illa ki etkilediğini, yine de insanların kitaplara dokunmak, konuşmak istediğini söyleyen İsmail Bey, diğer tüm kitapçılara ‘İsmail atasözü’ olarak kabul ettirdiği kendisine ait, “Biz kitabından vazgeçenle kitabı arayan arsında köprüyüz.” cümlesiyle aslında her şeyi anlatıyor.

İsmail Bey’ göre, annesinin elini tutan 7 yaşında çocuk da 90 yaşındaki Türkiye Levanteni müşterisi de kolunda 2 yardımcısıyla sahaflar dükkanına geliyor. Hatta kıymetli fotoğraf sanatçımız Ara Güler’in de ölmeden 1 hafta önce buraya uğradığını söylüyor. Kısacası sahaflar çarşısı herkesi kucaklıyor.