Kişiliğimiz ne zaman oluşur? Katil olunur mu, doğulur mu? Kötülük genlerinde mi gizli? Yoksa masum çocukları katil olmaya yetiştikleri ortam mı zorluyor?
“Kişilik ve karakter gelişiminde doğru bilinen yanlışlar” üzerine yaptığımız röportajda konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Uzman Klinik Psikolog İclal Gözcü Atayay “Genlerimizde birçok şey olabilir ancak yetiştirilme tarzı hayatımıza başka yön verebilir, karakter oluşumumuza yön verebilir. Genler tek başına bir etken değildir” dedi.
Uzman Klinik Psikolog İclal Gözcü Atayay “Kişilik ve karakter oluşumu ile genetik faktörleri hakkında merak edilen tüm soruları ‘Gazete Yazıyor’a sizler için yanıtladı.
KARAKTER, KİŞİLİK HANGİ YAŞ ARASINDA OLUŞUYOR? VE TEMEL KİŞİLİĞİMİZ KAÇ YAŞINDA OTURUYOR?
Belli bir genetik yatkınlıkla dünyaya geliyoruz. Kişiliğimizin %70 i 0-6 yaş arasında şekilleniyor. Burada çevresel tüm faktörler başta olmak üzere anne babaların yetiştirme tarzı kişiliğin oluşumunda etkili olmaktadır. 14 yaşına kadar çocukların değerler sisteminin de oturmasıyla birlikte karakteristik özelliklerin büyük bir kısmı tamamlanır. Kısacası sağlıklı bir birey yetiştirmek isteyen ebeveynler 14 yaşına dek köprüden önce bütün altarnatif çıkışları denemelidir.
NASIL GÖZLEMLEMELİYİZ? NEYE DİKKAT ETMELİYİZ?
Çocuğumuzun stresli, kaygılı, aşırı hareketli ya da durgun bir çocuk olması hallerinin fazlaca olduğu durumlar dikkat etmemiz için bir uyarı niteliği taşıyor olabilir. Anne ve babaların bu noktada kendi kişiliklerini tahlil etmesi çocuklarına yardım etme noktasında fayda sağlayabilir örneğin 6 yaşında ayrılık kaygısı olan bir çocuğun annesinin de ayrılık kaygısı yaşıyor olması kuvvetle muhtemeldir. Yahut saldırganlık eğilimi olan bir çocuğun ebeveynlerinin çatışmalı bir evlilik yaşama ihtimali vardır. Çocukların yaşadığı tüm duygular masum ve kabule açıktır duyguları tanımlamasına alan açmak, üzgün, kızgın ya da hayal kırıklığına uğramış olduğunu ona yansıtmak kişiliğini oluşturan bir çocuğa yardım edecektir. Bir de bazı gelişimsel dönemler vardır. Örneğin 2 yaş krizi dediğimiz dönemde öfke nöbetleri yaşayan bir çocuk saldırgan değil normal bir çocuktur çünkü her sağlıklı çocuk bebeklikten çocukluğa geçerken yapabildiklerini fark eder buna izin verilmediğinde (anne baba tarafından sürekli engellendiğinde ) ya da bir şeyi yapamadığında başka konular üzerinden patlamalar yaşayabilir bunlar büyüme sancılarıdır ve normaldir. Çocukların gelişim dönemlerine özgü özellikleri konusunda bilgi almak ebeveynlerin nerelere dikkat etmesi konusunda yardımcı olacaktır.
“KATİL GENİ VE PSİKOPAT GENİ” VAR MI? GENLER BU KONUDA NE KADAR ETKİLİ?
Genetik araştırmaların psikoloji biliminde ve tarihinde önemli bir yeri vardır. İkizler üzerinde yapılan çeşitli çalışmalar hala geçerliliğini korumaktadır. Genetik aktarımın insan doğasındaki etkisi yadsınamaz. Son yıllarda katil geni olarak bildiğimiz bir gen üzerinde çeşitli araştırmalar yapan bilim insanı Jim Fallon’un bu araştırmalar sırasında karşılaştığı şaşırtıcı sonuç kendisinin hipotezi üzerinde oldukça etkili olmuştur. Sinirbilim alanında çalışmalarıyla bilinen Jim Fallon, beyin aktiviteleri ve genler aracılığıyla psikopatların beyinlerinde olup bitenleri araştırıyorken, psikopat katillere ait fMRI görüntülerini incelediği sırada, bu kişilerin orbital kortekslerinde eksiklik fark ediyor. Orbital korteks ahlaki ve sosyal davranışlarımızın ilişkili olduğu düşünülen beyin bölgesidir ve görünen oydu ki psikopat katillerde normal bireylerinkinden daha farklıydı. Bu araştırmayı yaparken kendi aile bireylerinin de beyin görüntülerini alan Jim kendi beyin taramalarında tıpkı katillerin ki gibi bir farklılık olduğunu fark eder ve annesiyle konuşurken aile tarihlerinde yüzyıl önce olmak üzere bir katil olduğunu sonra ailenin çeşitli uzantılarından da sosyopat özellikleri olan insanlar olduğu bilgisini öğrenir. Bu durum kendisinin bir bilim insanı olarak saldırganlıkla ilgili bir beyin oryantasyonu olmasına rağmen yetiştirilme tarzı ve büyüdüğümüz çevrenin katil mi yoksa bilim insanı mı olacağımızı belirlediğinin akılda kalıcı bir hikâyesidir.
ÇOCUKLARIN KARAKTERİ AİLE ORTAMINDAN MI ÇEVRE FAKTÖRLERİNDEN Mİ ETKİLENİYOR?
Zekâ gibi öğrenme gibi bilişsel fonksiyonlarımız bir alt baremi var bir de üst baremi var. Ortalama anasının babasının zekâsı belli olan çocuk yetiştirilme tarzı ile belli olan çocuk yetiştirilmiş tarzı ile bir üst bareme kadar çıkabilir. Bu kötülük dediğimiz mesele ise beslenmeye aç bir canavar gibi kötülük muazzam beslenen ve büyüyebilen bir taraf gibi Çok kolayca beslenebiliyor. Ama ilgiyi beslemek ise insanoğlu için kolay bir mesele değil. Benim 12 senelik terapist deneyimim de daha öğreneceğim çok şey var muhakkak ama kötülük o karanlık taraf hemen o kuşkular kötücül niyetler nefret, hırs saldırgan ve duygusal taraflarımızı törpüleyebilmek için yeni yeni formlar bulmuşuz. Kötülük benim kitabımda doğuştan gelen saldırganlık, cinsellik, dürtü sellik, gibi bir eğilimi insanoğlunun var. İnsanoğlunun ruhu açsa bu sevgi depoları boşsa yolluk diyor. Aç gözlülük böyle bir yerdir. Tekrar genetiğe dönecek olursak kötücül olan bunu birazda varoluşsal ele alıyorum ben. Bunu çocuk yetiştiriliş tarzı ile ebeveynleri büyüdüğü ile aile ortamında, okulda maruz kaldığı insanlar ortamında, akranlarıyla, ilişkisinin yönetmekte ne kadar kasları güçlendirilirse kendini iyilikle besleme noktasına o kadar yakın olacaktır. Bazı aile ortamlarında çocuklara şöyle bir davranış şekli oluşuyor “Sana vurana sen de vur” bu tavırla yetiştirilen bir çocuğun şiddet mağduru olması da şiddet uygulayan olması da zaten çok net bir sonuç. Sana vurana sen de vur demek şiddeti legal hale getirmektir. Bu çocukken saçımı çekti ile başlar sonra karısına ya da kocasına hem fiziksel hem de duygusal şiddete kadar gider. Bizler çocuğumuza bu şiddeti, bu aklı vererek şiddete meyilli hale getiriyoruz. Burada önemli olan konu sana şiddet uygulanırsa nazikçe ben oyunda yokum de o ortamdan çık demeyi öğretmeliyiz. Kötülük bizim ellerimizle beslediğimiz çok da kolay beslenen bir olgudur. İyilik biraz daha onurlu daha haysiyetli insana insan gibi davranmak bunu doyurmak emek isteyen özveri isteyen bir taraf. İyi olmak çok özveri gerektiriyor, çok çaba harcamak gerektiriyor. Ama kötülükte öyle bir şey yok direk hedef var. İyi olmak daha sağlamlık ve olgunluk gerektiriyor. İlk eğitim ailede başlıyor.
KİŞİLİKLER DEĞİŞTİRİLEBİLİR Mİ?
Belli bir karakteristik yatkınlıklarımız var, bir kişiliğimiz var. İnsanlar ruh hali bozulduğunda bize geldiğinde onların karakterini değiştirme şansımız olmuyor. Kişiliklerini ve hikâyelerini dinliyoruz ve kendi niyetlerini ortaya koymalarına yardımcı oluyoruz. Farkındalık kazandırarak bir şeyleri görmesini sağlıyoruz. Ruhsal problemlerde hastalıkları ikiye ayırabilirsiniz bir bugün yaşadığınız strese bağlı ortaya çıkabilecek sorunlar “Panik Bozukluk, OKB takıntı hastalığı, Depresyon gibi. Bir diğeri de kişiliğinizin yatkınlıkları bir tarafı kişilik bozukluğu diğer tarafı da kişilik eğilimi gibi. Ruhsal bağışıklığımız düştüğünde yeteri kadar kendimize iyi bakamıyorsak bizim kişiliğimizin açıkları bozukluğa doğru yavaşça yol alır. Nasıl ki vücutsal bağışıklığımız düştüğünde enfeksiyonlara açık hale geliyorsak ruhsal bağışıklığımız düştüğünde de şiddetli olmaya meyilli olabiliyoruz. Bu yüzden şiddeti topluma anlatarak birçok şeyin önüne geçebiliriz. Öncelikle ailede başlayarak, okul, iş hayatımız ve çevresel faktörler ile bunu bilinçlendirmeliyiz. Eğitim ve öğretim burada başlıyor. Bütün bu aşamalar aslında zincirleme olarak birbirini hem etkiliyor, hem de tetikliyor. Bir davranış bir diğerini getiriyor. Burada ailenin ve çocuğun içinde yaşadığı toplumun etkisi çok büyük. Çocuğun kişiliğinde doğrudan önemli bir pay sahibi oluyorlar. Dolayısıyla sağlam karakterli bir çocuk istiyorsak sağlam temelleri olan toplumlar ve aileler olmak zorundayız.
İCLAL GÖZCÜ ATAYAY KİMDİR?
Lise eğitimini Vefa Lisesi’nde aldı. Psikoloji lisans eğitimini İstanbul Bilim Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra İngiltere’de eğitimine devam etti. Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji yüksek lisans programından mezun oldu.
Lisans eğitimi sırasında, BJK Koleji Anaokulları, Npistanbul Nöropsikiyatri Hastanesi (Memory Centre-Çocuk Ergen Psikopatolojisi Kliniği), Kadın Aile Sağlığı Merkezi, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Polikliniği, Özel İstek Okulları gibi çeşitli kurumlarda gözleme ve kliniğe dayalı çalışmalarda bulundu.
Lisans eğitimini tamamladıktan sonra bir süre İngiltere’de yaşayan İclal Gözcü Atayay, Bournemouth Child & Family Mental Health Services’de stajyer olarak görev aldı. Burada Aile Danışmanlığı Uzmanlığında kültürlerarası farklılıkları gözlemleme olanağı buldu. 2012 Kasım ayından bu yana REEM Nöropskiyatri Kliniği’nde Klinik Psikolog olarak psikoterapi çalışmalarını sürdürmektedir.