Televizyon ekranlarında ve sinema perdesinde sık sık gördüğümüz ünlü oyuncu ve yazar Devrim Yakut’un ikinci öykü kitabı Söz Uçar Kasar Kalır, Küsurat Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı.
 
Tebessümle gözyaşının sarmaş dolaş olduğu, nüktedan ve samimi bir üslupla kaleme alınmış öyküleri okurken kimi zaman bir aynanın yansımasından kendinizi görecek, aklınıza kazınacak hayatlara tanık olmanın tadını çıkarmak isteyeceksiniz.
 
Söz Uçar Hasar Kalır, Yakut’un heybesinden çıkardığı sıradan hayatların hasarlı parçalarının hikâyesi. Adı konmamış duyguların, kabuk tutmamış yaraların, unutulmamış aşkların, her şeye rağmen içinde iyileşme ümidini her daim taze tutan ruhların kitabı…
 
Yakut’un hayatın içinden öyküleri bir hikâye avcısı özeniyle bir araya getirdiği eseri, dingin ve akıcı üslubuyla kalplerinizdeki çakıl taşlarını birer güvercine çevirip özgürlüğüne kavuşturacak.

Duyduğumuz her şeyi hatırlayamayacağımızı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Söylenen her söz, derin bir kesik yahut incecik bir sızıya dönüşerek hasar bırakır. İnsan olmanın cilvesi, bizde kalan izleri aynı zamanda hem sevip hem de gizlemeyi mümkün kılar. Bazen de çaresizce izlerimizden kurtulma yolları ararken deştikçe deşeriz ki buna, “Yaşamak,” diyorlar. Günün sonunda, söylenip uçan sözlerin bıraktığı hasarlara deva bulmak yine sözcüklerin büyüsüne kalır.
 
Geçmişin uçsuz bucaksız denizlerinde birikmiş anılar birer çakıl taşına dönüşür zaman zaman. Her biri benzersiz güzellikte, birbirinden farklı ve köşeleri ara sıra kalbi acıtan... Bir deniz kenarındaki kayalıklarda, yıllar önce mürekkebi gözyaşıyla akıtılmış mektupta, kavurucu yaz sıcağında edilmemiş bir vedada, dilenmemiş özürlerde, tanık olunan o son nefeslerde oluşmuştur her biri.

Ve unutmamak gerek: Gerçekleşmemiş bir veda, söylenmemiş sözler, görülmemiş hesaplar varsa hayatta; sakince bekler hepsi, günü geldiğinde tamamlanmak için. Nihayetinde çok acıtsa da kalbi, bir parça alıp götürse de her hikâye bir şekilde sonlanır; kapatılması gereken hesaplar kapatılır, edilmesi gereken vedalar edilir, dilenmesi gereken özürler dilenir.

Dünyanın küçüklüğünün getirdiği tesadüfler silsilesi şaşırtır bizleri. Tüm bunların içinde ise söz uçar, hasarı kalır kalplerde. Kalplere mıhlanan bu hasar ise dönüştürür, büyütür, yeri gelir gülümsetir insanı; artık bir parçası olmuştur çünkü...

“Sanki aramızda hayat için yakılmış bir mum vardı da konuşursak nefesimizin yarattığı esintiden mum söner diye korkuyorduk. Mum incinmesin, hayat devam etsin diye susuyorduk.”

Ölenlerin bir yere gitmediği, kalanların olur olmadık anlarda kahkahalara boğulduğu koca bir sirk burası. Kalabalığın içinde, rüyamızda görüp tanımadığımızı sandığımız, esasen dikkat kesilmediğimiz yüzlere rastlıyoruz. Yaşamın kesişim kümesinde denk gelmesek de benzer yerlerimizden kırılıp yaralarımızı aynı acemilikle sarmaya çalışıyoruz.
 
“Çekilmiş bir dişin yerini, orada olmadığını bildiğin halde dilinle habire yoklama hali gibi geçti yıllarım. Dolmayan, dolamayan kocaman bir boşlukla…”