İnsanın hiç unutamadığı anılarından bir tanesi okul yıllarıdır. İlkokulda çocuksundur pek bir şeyi algılayamazsın. Lise dönemi tam bir ergenlik zamanı. Ortaokul dönemi ise hem masum hem de unutulmaz. Tabi ki bana göre...

Ortaokul dönemi arkadaşlık, dostluk, kardeşlik, belki de ilk aşkları hissettiğimiz zamanlar.

Bizler şanslıydık. 
Öğretmenlerimiz hem eğitici hem öğreticiydi.
Hem annemiz hem babamızdı.

Sınıf arkadaşlarımızla dostluğun ilk adımlarıydı.
Yıllar sonra bile birbirimizi bulup tekrar bir araya gelebildiysek bu yaşlarda, demek ki sağlam köprüler kurulmuş aramızda.
Biraz kaprisler, biraz alınganlıklar da yok değil hani.
Belki de bir araya gelince o yaşlara dönüyoruz.
Okul yıllarına.
Kim bilir?

Ah o anılar..
Benim hafızam kuvvetlidir. Her şeyi hatırlıyorum.
"Fil Hafızası" var sen de diye takılıyor arkadaşlar..

Herkesin oturduğu sırayı hala biliyorum. Sınıfımızın en yaramazlarına gelince:

Yıldıray Uray ( Çok konuşurdu)

Ahmet Aksoy ( Hep kavga edecek birşey bulur, suçu da ikizi Mehmet Aksoy'un üstüne kalırdı. Ah zavallı Mehmet)

Ramazan Polat ( Hem kavgacı hem de ortalık karıştırırdı)

Nazmi Zavotçu ( Çok konuşurdu)

Ergüder Bay ( Öğretmen çocuğu olduğundan hep kendisinden uslu olması beklenirdi)

Sedat .......  ( Sessiz, sakin ve hala da öyle)

Kadriye Aybey ( Delikanlı kız tabiri caizse)

Selda Erzurumlu ( Dost, candan, sıra arkadaşım ve çok kopya paylaştık kendisiyle)

Ve bendeniz
( Çaktım mı oturtan cinsten. Yaramaz mıydım evet. Ayrıca övünmek gibi olmasın ama sırdaş, dost )

Öğretmenlerimiz;
Şehnaz ve Muhittin Bılgi
( Matematik ve Türkçe)

Zeliha ve Sadık Uçar
( Tarih ve Matematik)

Ali Sevinç
( Türkçe)

Osman Tosun 
( İngilizce) 
İsmini sayamadığım değerli öğretmenlerimiz.

Osman Tosun okulun ilk günleri 
" What, ne neci?" Diye bir soru sordu..
Bütün sınıf algılamaya çalıştık. İlk algılayan da Nazmi Zavutçu oldu. 
- Cevabı zaten söylüyorsunuz öğretmenim. "Ne, neci"
Alkışlar bizden sana gelsin Nazmi'cim...
Beni de Osman öğretmenimiz yeğenine benzetiyordu. 3 yıl boyunca ben ' amca' dedim kendileri de yeğenim diye hitap etti.
Bir ingilizce kelimeyi öğrenmemiz için 10 kez yazdırırdı. Biz de anlam veremezdik ama şimdi anlıyorum.
Kulaklarınız çınlasın 
Osman Tosun.

Sevgili Zeliha Uçar, aramızda en sevdiği öğrencisi Yıldıray Uray..
Yıldıray çok konuşurdu, arka sırasındaki arkadaşına döner bıcır bıcır bişeyler anlatırdı.
Zeliha hanımda şöyle seslenirdi:
" Önüge dön Yıldıray, önüge dön"
Şeytan tüyü mü vardı ne? Başka arkadaşımız yapsa azarı işitirdi ama Yıldıray özeldi.
Derste kıvırcık ve maruldan konu açıldı.
Zeliha hanım "marul'un ne olduğunu bilmediğini" söyledi.
Ertesi gün Yıldıray sınıfa marul ile gelip öğretmenimize sunum yaptı.
Sen çok yaşa Yıldıray'cım...

Ahmet Aksoy öğretmenlerin belalısıydı. Asiliğin en delisini yapar ceremesini de ikizi Mehmet çekerdi..

Ben de çok akıllıydım ya da uyanık. Matematik yazılısı olacağımız gün sabah erkenden kalkar Şehnaz öğretmenimizin evine giderdim.
- Ben burayı anlamadım öğretmenim. Bi nazlar bi masum haller sormayın.
Şehnaz hanımda;
-  "Bu konuya iyi çalış belki buradan soru sorabilirim."
Gerçekten de o konudan bir iki soru sorar ve ben 20 puanı zaten oradan kapardım.
Geriye kaldı 80 puan onu da bu zeka ile yapar yazılıdan hep 8 alırdım. O zaman her sorunun doğru cevabi 10 puandı.

Muhittin Bilgi Türkçe dersinde hep kompozisyon yazdırırdı.
O dönemler anlamazdık.
Şimdi o kompozisyonların ne demek olduğunu çok iyi anlıyorum.
" hayal gücümüz ve kelime dağarcığımız."

Bugün gazetecilik mesleğini icra ediyor elim kalem tutuyorsa Muhittin öğretmenime borçluyum..

Hiç unutulur mu okul yılları ? Ben de unutmadım.
Büyük Halkalı Ortaokulu
Òğretmenlerime ve sınıf arkadaşlarıma selam olsun.
Sevgiyle kalın..