İlkeli Söz; Allah’tan geldik, Allah’a gideceğiz.
Depremi ne kadar yazsak, ne söylesek, ne anlatsak boş. İki ayrı fay hattı. İki ayrı deprem, ikisi de 7,5 üstü. İki deprem arası, daha birinin şoku geçmeden, diğeri. Aralarında sadece saatler var. Bir şehir değil, iki şehir değil, beş şehir, altı şehir değil, yedi hiç değil,say say bitmiyor, tam 10 şehiri tarumar eden bir deprem.
Büyük felaket! Bir kaç şehir değil, bu kez bir bölge depremi. Ülke olarak sadece derme çatma evler değil, AVM’ler, kamu binalarının yıkıldığı bir depremle sınandık. Üstelik kar, tipi, dondurucu soğuk eşliğinde. Yolların, rayların, köprülerin, viyadüklerin yer değiştirip, kullanılamaz hale geldiği. Savaş çıksa, evlerimiz bombalansa böyle yıkılmazdı dediğimiz bir deprem. Olağanüstü.
Kelimelerin kifayetsiz, yaşanan acıların tarifsiz kaldığı bir güne uyandı ülkemiz. İlk 24 saat hayati önem taşıyorken, 24 saatin müdahalesi bile mümkün olamadı maalesef. İlk şokun atlatılmasının ardından gidenlerin bizzat ilettikleri; mahşer yeri buraları tarif etmeye yetersiz kalıyor sözleri olan ama bitmeyen depremi özetliyor galiba. Yine görenler 1 yıldan önce bu enkaz kaldırılamaz dedi. Gidenler belki de tatlı bir uykuya dalarak aramızdan ayrıldılar soğuktan, sıkıştıkları yerden.
Ya kalanlar! Şimdi kalanlar için büyük bir survivor yaşantısı başlıyor. Büyük felaketin büyük travmaya dönüştüğü, kalanlar için can ve mal güvenliğinin sorunlarının da yaşanmaya başladığı günlerdeyiz. Kimi annesini, kimi babasını, kimi canı evladını, kimi kardeşini, kimi akrabasını, kimi komşusunu kaybetti. Kimi sesini duyup enkazı kendi tırnaklayalar çaresizce kaldıramayarak yakınlarını canlı canlı kaybetti. Büyük felaket, büyük travma. Büyük devletimiz de hızlıca o bölgede yaşayan vatandaşlarımıza el uzatmak, yardımcı olmak adına çeşitli önlemler aldı.
Bunlarda biri de; Devlet babamız öncelikle o bölgede bulunan ne kadar vatandaşı varsa vergileri vs. erteleme kararı aldı. Ertelemek de ne demek. Tamamen kaldırması gerekmiyor mu? Vatandaşımızın evleri yok oldu, evlerindeki, ceplerindeki tüm birikimleri yok olup gitti yaşanan büyük felaket depreminde. Dolayısıyla devlet baba olarak devletimiz hem evleri, hem var olan arabaları, AVM’leri, kamu binalarını, yaşam alanlarını, o bölgede hayat süren, düzeni olan vatandaşlarımıza yaşantılarını geri vermekle yükümlü değil mi?
Tüm bunları verdikten bir yıl sonra ancak vergilere vs. alınması daha doğru, gerçek mağduriyet giderici değil mi?
Ve daha da önemlisi deprem gerçeğini yaşayan, bir atom bombası misali fay hatlarının üzerinde yaşayan bizler için ülkemizde ne kadar bina varsa hepsinin yerini ivedilikle yatay mimari ile değiştirmemiz gerekmiyor mu?
Hem de hiç vakit kaybetmeden. Şu an ülkenin bir yarısı mağdur ve bu mağduriyeti gidermek yine her zaman olduğu gibi devlet babamızın işi. İş çok ciddi. Ciddiye alınmak zorunda. Aksi takdirde ülkemizin bir güven sorunu yok ama bu olayın sonucu bir güven meselesi. Bugün onlara yarın bize değil mi?