Yıl 1999! 17 Ağustos depremi. Acım hala taze, yaralarım geçmiş değil.    

Unutamadığım en acı, en ağır, en şiddetti yaşadığım deprem. Acısı büyük. Kardeşim dediğim canı, karnında bebeği ve eşini kaybettim. Ve yitirilen binlerce can.   

Yıl 2023…

17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin üzerinden 24 yıl geçerken Türkiye daha büyük bir depreme uyandı. Kahramanmaraş'ta ve 10 ilimizde yaşanan 7.7 büyüklüğündeki depremin bilançosu günler geçtikçe ağırlaşıyor.

Ben ise nefes almakta zorlanıyorum, utanıyorum.

Uyku uyuyamıyorum, utanıyorum.

Üşüyorum diyemiyorum, utanıyorum.

Karnım aç diyemiyorum, utanıyorum.

Şuan içinde bulunduğum evimin sıcaklığını hissedemiyorum. Çünkü ben üşüyorum.

Enkaz altında ve deprem bölgesinde yıkımdan kurtulan saatlerce yardım bekleyen canlar varken evim bedenimi ısıtsa da ruhum buz gibi. 

Karınları aç, üşüyorlar ve uyuyamıyorlar.

Ve ben nefes almaya utanıyorum. 

Canlarımız o beton yığınlarının arasında sıkıştıkça, benim de kalbim sıkışıyor.

Bu yaşanılan acıyla görüyoruz ki birimiz nefes alamayınca aslında hiç birimiz nefes alamıyoruz. 

Hayat bu işte. 

Ne zengin ne yoksul. 

Ne genç ne yaşlı.

Ne hasta ne sağlıklı.

Deprem gerçeği herkesi eşit kılıyor.

Giderken götüreceğimiz tek şey ise boyumuzun ölçüsü kadar kefen.

O zaman hırslarımızı bırakalım, bir nefeste can olalım. Yıkmadan, kırmadan, dökmeden.

Demem o dur ki; ülkemizin gerçeği deprem varken insanca yaşamaya çalışalım. 

Mucizeler daima bizimle olsun.

Sevgiyle kalın…