İlkeli Söz; Hayat herkes için eşit değil maalesef. Kimine farklı güler, kimini farklı ağlatır.

Stanford Üniversitesi, Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde San Fransisco'nun 40 km güneydoğusunda bulunan özel bir vakıf üniversitesidir. Üniversite, şu anda dünyadaki en büyük bütçeye sahip 3. üniversitedir.


ABD ve dünya çapındaki üniversitelerin sıralandığı US News & World Report (AİC) listesinde Stanford Üniversitesi 6. sırada yer almaktadır.


Uluslararası akademik sıralama yapan saygın kuruluşlar tarafından tüm dünyada sürekli olarak ilk 3'e girmeyi başarmaktadır. Stanford Üniversitesi'nin özelliği çok farklı alanlarda açtığı tüm bölümlerinin bölüm bazında yapılan sıralamalarda en üstlerde yer almasıdır. Böylesi muhteşem başarılara sahip dünyaya mal olmuş bu üniversitenin hepimizi hüzünlendiren bir de kuruluş hikayesi var. Bu hüzünlü kuruluş hikayesini konuk ettiğim İlkeli Köşemde gelin birlikte okuyalım.


“Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektör’ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti. Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?


Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı. Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu. Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; “Bekleriz” diye mırıldandı. Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi. Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü.


Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi. Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı.
“Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok” diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu.
Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti. Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard’da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kaybetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı. Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. “Madam” dedi, sert bir sesle, “Biz Harvard’da okuyan ve sonra vefat eden herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner”


“Hayır, hayır” diyerek haykırdı yaşlı kadın. “Anıt değil! Belki, Harvard’a bir bina yaptırabiliriz”.
Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, “Bina mı?” diyerek tekrarladı, Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı.”
Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi.


Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: “Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?” Rektör’ün yüzü karmakarışıktı. Yaşlı adam başıyla onayladı. Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar.
Doğu California’ya, Palo Alto‘ya geldiler. Ve Harvard’ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular. Amerika’nın en önemli üniversitelerinden birini: Stanford‘u.”