Anta Toros, oynadığı bir dizideki karekteri yüzünden Arapların Beyoğlu’nda kendisini kovaladığını ve tramvay altında kalmaktan son anda kurtulduğunu söylüyor

Mezin Dedeyi ile Hatıralar

Bu hafta ‘Hatıralar’ köşeme usta tiyatro oyuncusu Anta Toros’u konuk ettim.  Birçok film ve dizi projelerinden tanıdığımız, ekranların sevilen isimlerinden oyuncuyla geçmişe gittik. Kendisi gibi oyuncu olan ve rahmetli 44 yıllık eşi Misak Toros ile büyük aşkını yad ettik.

  •      Sağlığınız nasıl, hayat nasıl gidiyor?

Sağlığım iyi, ‘bir  şey yok’ bildiğim kadar.  En azından öyle biliyorum ama doktorlara sormak  gerekiyor her halde. Ayrıca çok büyük rahatsızlıklar da geçirdim, geçirmedim değil ama çok şükür şu anda iyiyim.

  •      Neler yapıyorsunuz şu dönem nasıl gidiyor hayat?

Hayat zor gidiyor, çok zor bir dönem. Bu yaşıma kadar ben böyle bir dönem yaşamamıştım. Hakikaten Allah herkese güç, kuvvet,  sabır versin.

  •       Ekonomi açısından mı söylüyorsunuz?

Evet. İnşallah bunun da altından kalkacağız.

  •        Mutlaka teklifler vardır size?

Bir şeyler yapıyorsun ve bitiyor.  Çok ısrarla çıkıp oynamanın peşinde değilim. Yaptım ettim, heves ettim. Kendime göre de bir sürü başarılı işlerim oldu. Şimdi artık gençlere bırakıyorum. Hoşuma giden bir iş olursa oynarım ama olmasa da ‘aman aman’ oynayayım diye bir derdim yok. Eee tabii seçici de davranıyorum.

  •        Şöhret hikâyeniz nasıl başladı?

Evlendikten sonra başladı. Çünkü ailem sanatçı olmama izin vermiyordu. Babam zaten ben on yaşındayken vefat etti. Annem de ‘ay güzel kızsın, hoş kızsın, seni bırakmam’ diye izin vermedi. Ama okuldaki tiyatro oyunlarında oynuyordum, oynamadığımda çok sinirleniyordum. Okulu terk etmeye kalkıyordum.

  •        Peki eşinizle tanışmanız nasıl oldu?

Valla arkadaş çevresinde tanıdım.  Büyükada'ya yazlığa gitmiştik, orada tanıştık. Sonra ben İsviçre'ye dil okuluna gittim. Ayrıca zarafet dersleri de vardı. Uzun süre mektuplaşıyorduk, ondan sonra da evlendik. 43 yıl evli kaldık. Vallahi evliliğimiz çok keyifli geçti. Neşeli bir insandı. Tabii sıkıntılarımız oldu, anlaşamadığımız konular da oldu ama iyi bir arkadaş, iyi bir dost, iyi bir eşti. 1967’den itibaren evlenir evlenmez sahnedeydim.

  •        Peki, sonra?

Sonra Genco'nun (Erkal) kursuna yazıldım, eşim sebep oldu. Genco diyorum, hocam aslında. Çok da sevdiğim saydığım çok şey öğrendiğim bir kurs açmıştı. Ondan sonra da Gülriz Sururi ve Engin Cezzar’da profesyonel oldum. Tiyatro kapanana kadar orada devam ettim. Ha bu arada Ali Poyrazoğlu'na geçtim ama Gülriz geldi beni geri aldı. Gülriz Sururi ile sanıyorum en uzun çalışan kadın benim.

  •        Zor biri miydi?

Hayır,  zor değil, ancak titiz biriydi. Onun için iyi anlaştık.

  •        Kendisini andırıyorsunuz, onun da gözleri koca kocaydı…

Rahmetlinin gözleri çok güzeldi. Benzetiyorlar ama bir sürü insana da benzetiyorlar. Gülriz, ‘beni sen oynarsın’ derdi hep. Ama ben de yaşlandım, filmi yapılmadı. Çok saygı duyduğum bir insandı. O ve Engin Cezzar’dan çok şey öğrendim.

  •        Peki zorluklar nelerdi o dönem? Örneğin para daha zor kazanılıyordu değil mi?

Çok az para kazanılıyordu tabii. Hatta turneye çıktığımızda bazen otelde kalıyorduk, para bittiği için yol parasını eşimden isterdim. İşimi çok severek yaptım. Fakat, sadece o parayla hayatını sürdüren oyuncular için çok zor bir dönemdi. Aileler çocuklarının tiyatrocu olmasını istemezdi. Yani, insanlar da tiyatrocu olmaya hevesli değildi. Zaten on tane tiyatro vardı İstanbul’da. Şimdi 400 tane var.

  •        Meslek hayatınızda en çok kim destek verdi?

İlk oyunumda Turgut Boralı ile oynadım. Oyunda Engin Cezzar, Gülriz Sururi, Aliye Rona vardı. Çok heyecanlandım.  Hepsi yardımcı oldu sağ olsunlar.

  •        Emekli misiniz?

Evet, en düşükten emekliyim. Hani maaş artmadı ya onlara dahilim. Borçlanarak emekli olduk. Zaten çok yüksek olmuyor oyuncuların emekli maaşı. Eskiden emeklilik olayı da yoktu fakat bu bir mücadele sonunda kazanılan bir durum oldu. Ümit Utku bize emekli olmaya vesile oldu.

  •        Aynı meslekte 44 yıl eşinizle birlikteydiniz, rekabet oluyor muydu?

Yok canım, hayır. Rekabet olmuyordu.  O ayrı frekansta ben ayrı frekanstaydım. O hem kuyumcu hem müzisyen, hem hocaydı. Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde ders veriyordu. Aynı zamanda oynuyordu.  Amatör tiyatroya devam etti, hiç bırakmadı.

  •        Özlem duyduğunuz bir şey var mı, o dönemlere dair?

O günlerin tadı başkaydı özlüyorum ama bugünler daha değişik. Tabii o dönemler daha gençtik. Şimdi yapabileceğim şey var, yapamayacağım şey var ama mutluyum. İyi kötü hayata devam ediyorum. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, istediklerimi yapabildim.

  •         Tiyatronun en önemli yılları sizce hangi yıllardı?

Benim tiyatroya girdiğim dönem çok parlak bir dönemdi. Sonra ara verildi, tiyatrolar kapandı. Sonra tekrar başladı. Ama şimdi de çok iyi işler yapılıyor. Daha fazla imkan var her konuda. Dijital çağdayız. Bu çağ, uluslararası tanınırlık da sağlıyor.

  •        Bu dönemin oyuncuları daha şanslı değil mi?

Tabii, o fırsatı bulabilir, kullanabilirlerse daha mutlu olabilir. Şimdi bizde oynayan dizi, dünyada bile seyrediliyor. Bu bir avantaj. ‘Acı Hayat’ dizisindeki karekterimden dolayı, Araplar beni Beyoğlu’nda kovaladı. Ne yapacağımı şaşırdım, tramvayın altında kalıyordum.

  •        Bu dizilerden telifler alabiliyor musunuz?

Telif yok canım, beş kuruş almıyoruz hiçbir şeyden. O işi kovalayacaksın. Ben nereden bileyim, nerede ne oynuyor. Yani çok zor bu.

  •        Gülriz Sururi ile en uzun çalışan kişiydiniz. Çok hatıranız vardır mutlaka… Birini dinlemekten mutluluk duyarım.

Tabii var. Gülriz çok titiz ve düzenli çalışan bir insandı. Çok ciddiydi.  İlk oyunumdu. Çok heyecanlıydım. Oyun başladı. İşte, sahneye giriyorum çıkıyorum. Bir sahnede de tuvalet giymem gerekiyor. Giyindim tuvalet, gayet güzel süslendim püslendim ve çıktım. Baktım, Gülriz bana bir şey gösteriyor ama anlamıyorum. O anda yapacak zaten bir şey yok diyerek ben oyuna devam ediyorum. Allahtan görmemişim. Meğerse ben tuvaletin altına loafer ayakkabı ile çıkmışım. İyi ki anlamamışım Allah acıdı. Kaçardım sahneden herhâlde o korkuyla.

  •        Benim klasik bir sorum var. Yıllar öncesine gidin, anne evinizde hissedin kendinizi. Burnunuza ne kokusu geliyor?

Çocukluğumu özlüyorum. Annem çok iyi bir insandı. Abimle beni yalnız büyüttü. Babam vefat ettiğinde ben on, abim on beş yaşındaydı. Annemi çok özlüyorum. Allah rahmet eylesin.