İlkeli Söz; Hayat çok kısa, hadi anı yaşa ve yaşat.
İlkeli Köşemde bugünde ‘Hayat bir gün o da bugün’, anı yaşayalım, hayat hepimize bir kere verilen bir hediye, aynı yakala, ani yaşa, ‘Carpe diem’ ana fikrini ortaya koyan bir hayat hikayesini konuk ediyorum. Hayat, ellerimizden sevdiklerimizi almadan önce onların kıymetini bilmeyi bize öğütleyen bu güzel hikayeyi gelin birlikte okuyalım.
‘Seksen yaşındayım ve geçen yıl, yetmiş sekiz yaşında ölen eşim, son nefesini vermeye yakın, “var mı bir isteğin?” diye sorduğumda; Kedilerden nefret eden bana dedi ki, “lütfen kedimize iyi bak!” Evimizdeki kedinin, eşimin değil, ikimizin de kedisi olduğunu, evladımız olduğunu daha yeni anlayabildim. Meğer bir kedide eşimin kokusunu, sevgisini, şefkatini duyumsayabiliyormuşum ben. Bugün sekseninci doğum günüm ve eşime bir mektup yazdım. Bir özür, bir vefa, bir veda mektubu belki de. Eşim herkesi can bildiği için, yüreği herkese açık olduğu için, bu mektubu sizinle paylaşmamı isterdi diye düşünüyorum.
Canım, düğünümüzü anımsıyorum. Davetliler arasında olmayan çingene çocuklar, sahneye çıkıp bizimle bir dans ettiklerinde çok kızmıştım ve sen bana demiştin ki, “ah, ne güzel bir düğün bu; çocuklar ne güzel dans ediyorlar” “Bana bisiklet alır mısın?” demiştin, otuzuncu doğum gününde. “El alem ne der, hem ayıp bu yaşında bisiklete binmen!” diye bağırmıştım. Ağlamıştın ve ben gözyaşlarını görmezden gelmiştim. İki ay önce, ilk kez bisiklete bindim ve kapımızın önünde bir bisiklet var şimdi. Çocuğumuz olmadı ve kontrollerde bununla ilgili sağlık sorununun benden kaynaklandığı anlaşıldı. Beni bir kez olsun incitmedin ve dedin ki, “yetiştirme yurdundan bir çocuğumuz olsun, o çocuk ikimizin de canı olsun” Seninle günlerce konuşmamıştım. Ağrılı hastalıklarında bile gülümseyendin sen; bense nezle olduğumda bile suratını asan, yorgan döşek yattığım zamanlarda, çorba pişirememeyi sana, hiç dert etmedim. Kırklı yaşlardaydık, bir Anneler Günü`nde dedin ki bana, “annemi çok özlüyorum’’ Daha çocukken yitirmişsin anneni ve verdiğim cevaptan bu yaşımda utanabildim daha. “mekanı cennet olsun!” Sana sımsıkı sarılamamak öyle acıtıyor ki şimdi içimi. “Canım, gökyüzü yıldız dolu, gelsene” diye beni balkona çağırmıştın ben futbol maçı seyrederken. “Asıl yıldızlar bizim takımda; vursana be, puu!” diye bağrışımı ve “senin yüzünden golü kaçırdık!” deyişimi anımsadım. Seni çok yalnız bıraktım ben!. İşaret dili öğrenmek isteyişini yadırgadım, “ne konuşulur ki sağır biriyle” dediğimde bana ilk kez acıyarak baktığını duyumsadım. Saatlerce sohbet edebildiğin sağır-dilsiz bir arkadaşın olmuştu ve ben çok şaşırmıştım.“Beraber bir kitap okuyalım mı?” demiştin bir gün; Sabahattin Ali`nin bir öykü kitabını göstermiştin “Bir öyküyü sen bana oku, bir öyküyü ben sana okuyayım” dediğinde Gülümseyerek, “saçmalama, oku istediğin kitabı; sana karışıyor muyum hiç?” dedim ve bana ilk kez sitem ettin. “Çok şey mi istedim, bir öykü bile okumuyorsun bana” Canım, Üç ay önce kanser hastası olduğumu öğrendim. Kanser hastası olduğumu öğrendiğim günden beri, şimdiye dek kanser hastası olanlara verdiğim tepkileri düşündüm. “Allah yardımcıları olsun” dedim en çok. Hiçbir kanser hastasıyla empati yapmadım; sen de dahil. Hiçbir kanser hastasının elini tutmadım; sen de dahil. Kemoterapi sonraları saçları dökülen sen, benden ıhlamurlu şampuan istemiştin saç dökülmesine iyi geliyor diye, içimden, “boşuna para veriyorum kozmetikçiye” demiştim satın alırken. Ah, budala ben hayata bağlılığını ve hayata bağlı olmam gerektiğini anlamam için kanser tedavisi görmem gerekiyormuş illaki. Masal kitapları aldım bugün ve öykü kitapları. Yetiştirme yurtlarına gideceğim, hastanelere ve huzurevlerine. Kimsesiz çocuklara masallar okuyacağım, ağrısı sızısı olanlara Sabahattin Ali öyküleri ve belki de son demlerini yaşayanlara Sait Faik pasajları. Bugün sekseninci doğum günüm ve kocan olup da eşin olamayan beni bağışlaman en güzel hediye olacaktır bana bir tanem. İçini ferah tut olur mu; kedimize iyi bakıyorum ve ona senin şiir defterinden şiirler okuyorum gece yarıları.’
Ve hayat elimizden kayıp gitmeden doyasıya yaşayabilmeli ve en sevdiklerimizi empati yaparak elimizden, gönlümüzden, yüreğimizden geldiğince yaşatmayı bilmeliyiz di mi? Hadi o zaman, çay koy başlayalım.