Marmara Bölgesi'nde yer alan, Osmanlı Devleti'nin ikinci başkenti ve Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısı olan Edirne, tarihi zenginliği, doğal güzellikleri ve mutfağıyla ziyaretçilerine unutulmaz seyahat deneyimi sunuyor.

Tarih, doğa ve lezzetin buluştuğu Edirne'ye gitmek için kara yoluyla İstanbul Havalimanı'ndan 2 saat 30 dakika, Ankara'dan ise 6 saatlik yolculuk yapılabilirken, aynı şehirlerden trenle seyahat de tercih edilebiliyor.

Edirne'nin tarihi ve kültürel mirası ziyaretçilerin ilgisini çekiyor

Sultan I. Murat tarafından 1361 yılında fethedilerek İstanbul'un fethine kadar 88 yıl boyunca Osmanlı Devleti'nin başkentliğini yapan Edirne, bu dönemde önemli kültürel merkez haline geldi.

Osmanlı izlerinin güçlü şekilde hissedildiği şehir, tarih boyunca Roma ve Bizans İmparatorluklarına da başkentlik yapması dolayısıyla farklı medeniyetlerin izlerini taşıyor.

Topkapı Sarayı'ndan sonra Osmanlı Devleti'nin en büyük ikinci sarayı olan Edirne Sarayı (Yeni Saray), 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilen ve Osmanlı mimarisinin en önemli eseri olarak kabul edilen Mimar Sinan'ın 'Ustalık Eserim' dediği Selimiye Camii ve Külliyesi, Osmanlı erken dönem mimarisinin önemli örneklerinden 1414'te inşa edilen ve devasa hat yazılarıyla ünlü olan Eski Camii, cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depoları ve tüm bölümleriyle geniş alana yayılan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, arkeolojik ve etnografik eserleri barındıran Edirne Müzesi ile geleneksel Türk güreşinin en eski organizasyonlarından biri olan Kırkpınar'a ev sahipliği yapan Kırkpınar yağlı güreş alanı, Edirne'de ziyaret edilmesi gereken tarihi yerlerden sadece bazıları.

"Hastalar müziğin ve güzel kokuların manevi etkisiyle iyileştiriliyordu"

Edirne'ye gelen yerli ve yabancı turistlerin ilgi gösterdiği önemli uğrak noktası olarak Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi de her yıl on binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor.

Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi Sorumlusu Enver Şengül, AA muhabirine, müzenin hem Osmanlı'nın hem de tıp tarihinin önemli yapılarından biri olduğunu söyledi.

Müzenin Sultan II. Bayezid tarafından 1488'de hayata geçirilmiş bir vakıf hastanesi olduğu bilgisini paylaşan Şengül, "Döneminin hastalarının hiçbir ücret ödemeden tedavi edildiği, şifa bulduğu bir merkez burası. Sultan II. Bayezid, Kili ve Akkerman seferlerine çıkarken burayı yaptırıyor. Sadece hastane değil, hastaneyle birlikte buraya külliye de yaptırıyor. Hastanenin hemen yanında büyük, görkemli, güzel bir cami ve sol tarafta tıp medresesi de var. Orada hekim adayları hekimliği öğreniyorlardı; 18 öğrencisi vardı. Bu hastanede usta-çırak ilişkisiyle yetişiyorlar, daha sonra farklı hastanelerde görev yapıyorlardı." dedi.

Şengül, Sultan II. Bayezid Külliyesi'nin Osmanlı-Rus savaşına kadar 400 yıl boyunca hizmet verdiğini belirterek, "O yıllardan sonra savaşlar, Edirne'nin işgalleri nedeniyle dönem dönem kesintiye uğradı. Son yüzyılda da kendi kaderine terk edilmişken önce Vakıflar Genel Müdürlüğünün güzel restorasyonu, ardından Trakya Üniversitesinin restorasyonu ve burayı sahiplenmesiyle çok güzel müzeye dönüştü; 1997 yılından beri müze. Çok ziyaretçi ağırlıyoruz, binlerce kişi geliyor. 2024 yılında 165 bin ziyaretçi ağırladık, bu yıl daha da artmasını arzu ediyoruz." şeklinde konuştu.

Külliyede eskiden musiki, su sesi ve güzel kokularla tedavilerin yapıldığına vurgu yapan Şengül, şu bilgileri paylaştı:

"Müzikle hasta tedavisi Türklerin şamanlardan beri uyguladıkları bir yöntem. Selçuklu ve Osmanlı tarafından da uygulanmış ama ilk defa burada hastane ortamına girmiş ve kurumsallaşmış. Buranın 10 kişilik bir hanende ve sazende ekibi, müzisyenleri var. Yani şarkı söyleyenleri ve çalgıcıları var, haftanın 3 günü buraya geliyorlar. İçeride bir musiki sahnesi var, orada oturuyor, hastaların hastalıklarına göre farklı makamlar çalarak onların ruhen iyileşmesini sağlıyorlar. Böylesine insani yönü çok ağır basan bir hastane ortamındayız. Bu yapının etrafındaki bahçelerde her tarafa güzel kokulu bitkiler dikiliyordu ve onların kokularıyla da hastalar iyileşiyorlardı. Burada akıl hastaları, psikolojik hastalar ve diğer hastalarla birlikte müziğin, su sesinin, güzel kokuların manevi etkisiyle de hastalar iyileştiriliyordu."

Doğaseverlere eşsiz deneyim sunuyor

Öte yandan Edirne, çevresindeki doğal yürüyüş rotalarını ve keşfedilmemiş doğa harikalarını görmek isteyen macera tutkunları için de eşsiz deneyim ve ideal fırsatlar sunuyor.

Saros Körfezi, Tunca Nehri, Meriç Nehri, Musabeyli Korusu, Gala Gölü Milli Parkı'nın yanı sıra Edirne'nin huzurlu bir mahallesi olan Karaağaç, sakinliği ve doğasıyla ziyaretçilerini cezbederken, tarihi tren garı da Trakya Üniversitesine bağlı olarak sergi alanı şeklinde kullanılıyor.

Edirne'nin yöresel lezzetleri sofraları süslüyor

Osmanlı Devleti'nin başkenti olmasının etkisiyle zengin mutfağa sahip olan Edirne, hem et yemekleri hem de tatlılar konusunda şehre özgü lezzet dünyası sunuyor.

Padişahların geçmişte konuklarına sunduğu bu özel lezzetler, bugün de Edirne'nin yanı sıra Türkiye'nin dört bir yanında sofraları süslüyor.

Edirne'de tadılması gereken lezzetler arasında Edirne tava ciğeri olarak da bilinen Edirne yaprak ciğeri, Edirne beyaz peyniri, kapama, ciğer sarma, Osmanlı Saray Mutfağı'ndan kalan tarihi tatlılardan badem ezmesi, Osmanlı döneminden bu yana Edirne'ye özel tat olarak bilinen Deva-i Misk Helvası ve Edirne bademli kurabiyesi yer alıyor.

Oytun Erbaş yine akılları aldı: 'Mezarlıkta hafıza aktarımı var' dedi, sosyal medya karıştı! Oytun Erbaş yine akılları aldı: 'Mezarlıkta hafıza aktarımı var' dedi, sosyal medya karıştı!

El sanatları ve geleneksel kültürüyle öne çıkıyor

Edirne Bedesten Çarşısı, Ali Paşa Çarşısı ve Arasta Çarşısı, organik ürünler, yöresel tatlar ve el sanatlarıyla şehri daha yakından keşfetmek isteyenler için görülebilecek ideal noktalar arasında yer alıyor.

Tarih, doğa ve lezzetin buluştuğu, gezginlerin uğrak noktası olan Edirne, el sanatları konusunda da oldukça zengin kültür mirasına sahip. Öte yandan, şehrin geleneksel sanatları da ziyaretçilerine farklı deneyim sunuyor.

UNESCO Dünya Somut Olmayan Miraslar Listesi'nde Edirne'ye ait olarak bahar kutlaması (Hıdırellez), Kırkpınar Yağlı Güreşleri Festivali, ebru sanatı ve geleneksel çini ustalığı bulunuyor. UNESCO Dünya Somut Olan Miraslar Listesi'nde ise Selimiye Camii ve Külliyesi, Uzunköprü, Sultan II. Bayezid Külliyesi yer alıyor.

UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Listesi'nde yer alan ve 1362'den beri her yıl düzenlenen Kırkpınar Yağlı Güreşleri ise dünyanın en eski güreş festivali olarak biliniyor ve bu yıl 664. kez yapılması planlanıyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ - AA