Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Suat Kılıç partisinin Merkez Yürütme Kurulu toplantısına katıldı. Kılıç, partisi adına gündeme ilişkin konular hakkında konuştu.
Konuşmasının başlangıcında 1 Ekim yasama yılının başlangıcı olduğunu hatırlatan ve tüm siyasi partilere başarılar dileyen Kılıç, yeni yasama döneminde emeklilikte adalet arayan vatandaşların mağduriyetlerinin yeni yasama döneminde giderilmesi gerektiğine değindi. Kılıç, “Bir gün için 17 sene bekleme süreleri ortadan kaldırılmalıdır. Staj ve çıraklık mağdurlarının mağduriyeti yeni yasama döneminde giderilmelidir” ifadelerini kullandı.
Süresiz nafaka meselesinin toplumun çok önemli bir adaletsizlik kaynağı olduğuna değinen Kılıç, “‘Sürekli nafaka olmaz’ konulu kanun teklifimiz TBMM’de beklemektedir. Yeni yasama yılında TBMM sürekli nafaka meselesini de çözüme kavuşturmalıdır” açıklamasında bulundu.
Kamu mühendisleri ile alakalı kanun tekliflerinin TBMM’de beklediğine değinen Kılıç, “Meclis, Kamu mühendislerinin eşit işe eşit ücret prensibi doğrultusunda beklentilerine cevap vermekle mükelleftir. Taşeronda çalışan mühendisin ücreti farklı, belediye de çalışanın ücreti farklı, belediyenin şirketinde çalışanın ücreti farklı, bakanlık bünyesinde hizmetine devam eden mühendisin ücreti, özlük hakları farklı bir seyir izlemektedir” ifadelerini kullandı.
“Netanyahu yüzyılın Hitleridir’ demiştik”
İsrail’in Gazze ve Lüban’a gerçekleştirdiği saldırılar hakkında konuşan Kılıç, “7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’in Gazze’ye yönelik katliam düzeyindeki saldırıları başladığında bu bir devlet terörüdür demiştik. ‘Netanyahu yüzyılın Hitleridir’ demiştik. İnsanlık son yüzyılda İsrail terör organizasyonunun Gazze’de yol açtığı katliamlar ölçeğinde bir katliama tanıklık etmemiştir demiştik. Bugün Gazze’de yaşananlar yarın Lübnan’da sonra Ürdün’de daha sonrada diğer bölge ülkelerinde yaşanacak demiştik. Kulağını tıkayanlar gözlerini dört açsınlar” değerlendirmesinde bulundu.
“Batılı ülkelerin tamamı sessiz”
Gazze’de ki soykırımın Lübnan’a sıçradığını ifade eden Kılıç, “Savaşın gözcüsü yine Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in sözcüsü yine İngiltere ve Siyonizmdir. Adeta bir canavar gibi bölgeyi kan gölüne çeviriyorlar. Bu arada Arap ligi sessiz, İslam İş Birliği Teşkilatı sessiz, insan haklarından dem vuran Batılı ülkelerin tamamı sessiz. Hatta sessizlik artık terk edildi. Katliamın alkışçısı durumundalar. Bu soykırım burada kalmaz. Elbette ki insanlık tarihi bu acıların hedefini geçmişte Hitler ve yol arkadaşlarından sorduğu gibi Netanyahu ve soykırım kabinesinden de soracaktır. Türkiye’nin daha aksiyoner politikalar üstlenmesini Arap ligi ve İslam İş Birliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütlerin de elini taşın altına koymasını sıra kendilerine gelmeden gözlerini dört açmalarını kendilerinden bekliyoruz” diye konuştu.
Sinan Ateş davası ile ilgili konuşan Kılıç, “Artık karar bekleniyor. Ankara’nın göbeğinde yaşandı bu cinayet. Bütün toplumun dikkati bu meselenin üzerinde. Toplum Sinan Ateş davasında da adaletin tecelli etmesini hakikatin yerini bulmasını sadece tetikçilerin değil azmettirenlerinde yargı önünde hesap vermesini bekliyor” şeklinde konuştu.
“Türkiye sınırlarını tabi ki kapalı tutmalıdır”
Açıklamasının ardından Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıç, İsrail’in Lübnan’a düzenlediği saldırılar sonucunda Lübnanlı vatandaşların Türkiye’ye doğru bir göç dalgası oluşturma ihtimaline ilişkin şu ifadelere yer verdi:
“İsrail önündeki bütün engelleri kaldırmak üzere çok sistematik bir soykırım ve aynı zamanda tarihin en büyük göç dalgalarından birini yaşatıyor. Yaşananlar ABD ve İngiltere’de biliniyor. Bunlar planlı hareketler. Gazze bombardımanı sonrasında Gazze’de ki 2 milyon 300 bin insan Mısır’a doğru göç ettirildi. Beyrut’a, Lübnan’a yönelik bombardımanların akabinde de Lübnan halkı Suriye’ye doğru göçe zorlanıyor. Dolayısıyla İsrail’in önünde Gazze’den Lübnan’a geniş bir coğrafya tamamen boşaltılıyor. İsrail’in işgal planını insansız coğrafyalarda sürdürebilmesi için yapılan bir kitlesel göçtür. Yüzyılın en büyük kitlesel insan kıyımı yaşanırken en büyük kitlesel göçüne de imza atılmaktadır. Her yönüyle hem ölümler hem kitlesel göçler her yönüyle insanlık suçudur, savaş suçudur, insanlığa karşı suçtur. Her biri uluslararası ceza mahkemesinde ayrı ayrı yargılamalara konu başlığı edilecek düzeyde hadiselerdir. Türkiye sınırlarını tabi ki kapalı tutmalıdır. Uluslararası toplum da bu sorunun çözümünü yerinde sağlamalıdır.”