Küresel iklim değişikliği ile mücadelede ön plana çıkan “Karbondioksit Giderimi” (CDR) kapsamında hayata geçirilen bazı projeler bilim kurgu romanlarını hatırlatıyor. Karbondioksiti atmosferden uzaklaştırmayı amaçlayan bir iklim jeomühendisliği yöntemi olan CDR, doğrudan hava yakalama (DAC), biyoenerjiyle karbon yakalama ve depolama (BECCS), okyanus gübreleme ve biyo-kömür gibi çeşitli yöntemler içeriyor. Ancak araştırmalar; oldukça maliyetli olan bu yöntemlere aşırı bağımlılığın, pek çok çevresel ve sosyo-ekonomik sorunlara yol açabileceğini gösteriyor.
Nature Communications’da yayınlanan yeni bir çalışma, Asya’da büyük ölçekli karbondioksit giderimi (CDR) projelerinin; enerji, su ve arazi dengesi üzerindeki olası olumsuz etkilerini ortaya çıkardı. Tianjin Üniversitesi’nden Jeffrey Dankwa Ampah ve Haifeng Liu, Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’nden Haewon McJeon ve Yakın Doğu Üniversitesi’nden Humphrey Adun’in imzasını taşıyan araştırma, CDR uygulamalarının olası yan etkilerine dair önemli bilgiler sundu.
Katı CDR uygulamaları yeni küresel sorunlar oluşturabilir
Makale, CDR teknolojilerine aşırı bağımlılığın, amacının aksine iklim değişikliğiyle mücadelede gecikmelere yol açabileceğini vurguluyor. CDR teknolojilerinin çok yoğun kullanıldığı senaryolarda, karbondioksit artık emisyonların 2050’ye kadar yıllık 8 gigaton karbondioksit seviyesinde kalacağı öngörülüyor. Bu, birçok Asya ülkesinde net sıfır emisyon hedefine ulaşmasının gecikebileceği anlamına geliyor.
Çalışmada uyarı yapılan bir diğer konu ise arazi kullanımı ve gıda güvenliği. Yüksek CDR uygulamaları, geniş arazilerin kullanımını gerektirebiliyor. Araştırmacılar, bu durumun, tarım arazilerinin azalmasına ve dolayısıyla gıda güvenliğinin tehlikeye girmesine yol açabileceği uyarısı yapıyor. Diğer yandan, biyoenerjiyle karbon yakalama ve depolama gibi bazı CDR teknolojileri, büyük miktarda su kullanımı gerektiriyor. Çalışmada, bu durumun da su kaynaklarının zaten kıt olduğu bölgelerde bu sorunu daha da kötüleştirebileceğini vurguluyor.