Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bugün akşam Anayasa Mahkemesi'nin(AYM) Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönündeki kararına uyulmamasına hükmetti.

Dikkat çeken ziyaret: Alaattin Çakıcı, Ogün Samast ile buluştu Dikkat çeken ziyaret: Alaattin Çakıcı, Ogün Samast ile buluştu

Daire, “yargısal aktivizm” yapmakla suçladığı ihlal kararı yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. 

Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin bu kararını Eski Anayasa Rapörtörü Ali Rıza Aydın'a sorduk. 

Yargıtay’ın kararı, "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının mütalaası da dahil olarak" bir yüksek mahkemenin karar numarasını taşımasına rağmen hukuk devleti ilkeleriyle uyumlu değildir diyen Aydın, konuyla ilgili "Hukuk kararı hukuk devletinin en temel ilkeleriyle, Anayasa’yla uyumlu olmak zorunda. Bu karar hukuka karşı bir karar" ifadelerini kullandı. 

Kararı "Yargıtay’ın Anayasa’yı yok sayarak" aldığı değerlendirmesinde bulunan Aydın,  "Her ne kadar Yargıtay suç duyurusunda bulunmuş olsa da bu kararla Anayasaya karşı suçu bizzat kendisi işlemiştir" dedi. 

Bu haberin yayına hazırlandığı saatlerde ayrıca Sol Haber için bir değerlendirme yazan Aydın, yazısında şu ifadeleri kullandı:

Çürüyen yargı çatırdamaya başladı
1) Can Atalay’la ilgili hukuk ve yargı faciası, bir kayıkçı kavgasına dönüştü. Anayasallıkla, hukuk devleti ilkeleriyle, hak arama özgürlüğüyle, adil yargılanma hakkıyla, yargı etiği ilkeleriyle, yargıç ve mahkeme hiyerarşisiyle ilgisi olmayan bir “ben haklıyım” inatlaşması vitrine çıkarıldı. Çürüyen yargı artık çatırdamaya başladı.

Yargı süreciyle ilgili ayrıntıları tartışmak gereksiz ve yetersiz
2) Hukuklu hukuksuzluk, kuralsızlık ve yargısızlaştırılan yargı içinde bu facianın Anayasanın ya da ilgili yasaların içinde maddeler arayarak değerlendirilmesi anlamsız. Ağır ceza mahkemesi mi, Yargıtay mı, Anayasa Mahkemesi mi, şu ya da bu organ ya da usul yasası mı, suç duyurusunu kim kimin için yapabilir, AYM üyeleri için suç duyurusu hangi organa yapılır, AYM üyeleri nerede nasıl yargılanır, Yüce Divan’a iddianameyi kim gönderecek, suç duyurusunda bulunulan üyeler kendi kendilerini yargılayamayacağına göre Yüce Divan nasıl toplanacak… Daha onlarca soru sorulabilir. Ancak olay bu soruların ötesinde, çok kapsamlı, hukuksal, siyasal, ideolojik tartışma ve değerlendirmeyi gerektiriyor.

Mütalaa ve Yargıtay kararı Anayasa ihlalidir
3) Yargıtay Başsavcılığı mütalaası ve bugün verilen Yargıtay 3. Dairesi kararı Anayasa ihlalidir. AYM Anayasayı yorumlama yetkisine sahip bir kurumdur ve AYM kararları da bağlayıcıdır. Konunun anayasal yönü bu kadar net.

Yargıtay kendi meşruiyetini de yok saymaktadır
4) Burada yargı bağımsızlığına sığınılamaz. Yargı dahil hiç kimse ve organ Anayasada kendisine verilmeyen yetkiyi kullanamaz. Anayasayı yok sayan Yargıtay kendi meşruiyetini de yok saymaktadır.

Yargıtay, Gezi’yi mahkum edip AYM denetimini ortadan kaldırmak isteyen siyasi iradenin parçası haline gelmiştir
5) Yargıtayın “ihlal kararına hukuki değer ve geçerlilik izafi edilemeyeceği cihetle, bu bağlamda Anayasa'nın 153. maddesi kapsamında uygulanması gereken bir karar” bulunmadığını söylemesi ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasını anayasal yön dışında üç başlıkta okumak gerekiyor.

(i) Can Atalay’a özgürlük ve milletvekilliği verilmemesi yönündeki siyasi iradeye yargı, Anayasayı ihlal ederek, ortak olmuştur. Yargı siyasi iktidarın bir ayağı gibi çalışmıştır.

(ii) Can Atalay’a özgürlük ve milletvekilliği verilmemesi yönündeki siyasi irade, aslında Haziran Direnişi ve bu Direnişe katılan milyonların suçlanarak mahkum edilmesidir ki Yargıtay kararı burada “yargısal katliam”a dönüşmüştür.

(iii) Yargıtay, 2008 yılındaki Anayasa değişikliğini iptal eden ve AKP’nin laik cumhuriyet ilkelerini ihlal suçunu sabit gören Anayasa Mahkemesinden intikam alma konusunda AKP’nin aracısı olmuştur.  

(iv) AYM kararlarının tanınmaması ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına Anayasa ve anayasal denetim yönünden de bakılması gerekir. Anayasa Mahkemelerinin anayasal denetim organları olarak devreye sokulması, parlamentoların ve yargı organlarının halk adına denetimlerinin gereği olarak ortaya çıkmış, burjuva devletler buna kendi istikrarları yönünden evet demiştir. Anayasal denetime güvenlerinin arkasında AYM’lerin de sınıfsal oldukları gerçeği yattığı için bu denetimi kendi çıkarlarına kullanmayı düşünmüşlerdir. Ancak savaşımlarla kazanılan ve hukuksallık kazanan haklar ve anayasal denetim kendi siyaset ve egemenliklerine çelme vurdukça bu denetime cephe almaya başlamışlardır. Sansür kararı gibi iptal çıkmayan konularda susan AKP ve MHP’nin beğenmediği kararlara isyanları belleklerdedir. Yargıtay kararı bu isyanın yansıması olarak okunmalıdır. AYM kadrolarıyla oynamak da yetmemiştir. “Yeni anayasa” planları içinde bu krizin AYM aleyhine sonuçlanması, denetimsizliği sevenlerin fırsatçılığı şaşırtıcı olmayacaktır. 

AYM’nin ne adım atacağı sorusu, sorunu çözmez, perdeler
6) AYM’nin yanıtı da elbette merak konusudur. AYM de anayasal yetkisini kullanarak suç duyurusunda bulunursa taşlar yerine oturacak mı, çöküş hızlanacak mı? AYM’ye karşı isyan durdurulacak mı? Bu sorular sorunu çözmez, kördüğümü açmaz. Siyasal ve ideolojik baskının özünün perdelenmesine yarar.

Kurumları parçalamak düzen içi çözüm üretemiyor
7) Kriz çıkarıp kurum ve kuralları parçalamak, işlevsizleştirmek girişimlerinin düzen içinde çözüm olmadığını, AKP’nin bu alandaki becerisini hep yaşadık. 

Yargı içi kapışma deyip kenara çekilmek değil, siyasi savaşım gerekmektedir
8) Siyasi iktidarın denetimsizlik çabasına düzen siyasetinin vereceği yanıt da bugüne kadar yaptıklarından bellidir. Kimse bu facianın yargı içi kapışma olduğu gibi bir hafifliğe sığınamaz. Siyasi savaşım tam da burada hızlanmalı, eyleme geçmelidir. 

Sessiz kalanlar Cumhuriyeti yıktı, halk yeniden kurmalıdır
9) Cumhuriyetin nitelikleri ve laiklik başta olmak üzere Anayasanın uygulanmamasına gözlerini kapatanlar, 2010 Anayasa değişikliklerine sessiz kalanlar bugünlere gelişi, faşizme geçişi hazırlamıştır. Yasayla darbelerden yargıyla darbelere gelinmesi Cumhuriyetin yıkılmasının sonucudur. Halk için cumhuriyetten başka çözüm kalmadığı açıktır. 

Kaynak: ERCAN ÇANKAYA