İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları devam ederken ve sivil insanlara yönelik katliamların boyutu her geçen gün artarken Batılı ülkelerin İsrail’e desteği de bu saldırılar bağlamında konuşulan önemli konular arasında yer alıyor. İnsan haklarının korunması başta olmak üzere uluslararası hukukun temel ilkeleri konusunda en yüksek standartlara sahip olduğunu iddia eden ve bu konuda başka ülkelere yönelik eleştirel raporlar yayınlayan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği’nin (AB) İsrail ordusu tarafından Gazze ve Batı Şeria’da gerçekleştirilen katliamları ve diğer uluslararası hukuk ihlallerini görmezden gelmesi ve İsrail’e destek açıklamaları yapmaları geniş kesimlerce şaşkınlıkla karşılanıyor. Ancak bu ülkelerin daha önce de İsrail tarafından gerek Filistin topraklarında gerekse Lübnan’da gerçekleştirilen benzer katliamlarda da İsrail’e destek veren politikalarını hatırlayanlar şimdiki tavırlarına şaşırmıyorlar. Zira İsrail lobisinin Batı dünyasının siyasetçileri, bürokratları ve medya mensupları üzerindeki etkisinin ne kadar yüksek düzeyde olduğunu biliyorlar.
Almanya’nın İsrail tarafından dört haftadır Gazze’de gerçekleştirilen katliamlara yönelik politikası Batı’daki genel çizginin dışına çıkmıyor. Hatta Holokost geçmişine sahip olan Almanya’nın dış politikasını yöneten liderlerin, bu günahlarını unutturmak düşüncesiyle İsrail’e destek verme yarışında en ön sıralarda yer almak için özel bir çaba içerisinde olduğu görülüyor. İsrail lobisinin bu tür zamanlarda kendilerine kimlerin hangi düzeyde destek verdiğini kayıt altına aldığını bilerek “İsrail’in kendini savunma hakkı” şarkısını söyleyen koroda avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. “İsrail, binlerce çocuğu öldürerek mi kendini savunacak? Bu katliamları durdurmak için siz de ateşkes çağrısında bulunsanız” taleplerini duymamak için ise aynı nakaratı daha da yüksek sesle söylüyorlar: “İsrail’in kendini savunma hakkını sonuna kadar destekliyoruz”.
İsrail bombardımanlarında ölen Gazzeli çocukların sayısı arttıkça ve Alman kamuoyunda tepkiler yükseldikçe Şansölye Olaf Scholz ve Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’tan cılız bir “sivillerin zarar görmesini istemiyoruz” sesi yükseliyor ama “ateşkes olmadan, İsrail’in saldırıları durmadan sivillerin ölmesi nasıl duracak?” diye sorulunca yine aynı nakarat tekrarlanıyor: “İsrail’in kendini savunma hakkını sonuna kadar destekliyoruz.”
Gazze’de El-Ehli Baptist Hastanesi İsrail tarafından bombalanıyor ve 500’den fazla insan hayatını kaybediyor. Şansölye Scholz, bu saldırıdan 2 saat sonra sosyal medya platformu X’de paylaşım yapıyor:
“İSRAİL KENDİNİ SAVUNMA HAKKINA SAHİPTİR. HER DEVLETİN VATANDAŞLARINI KORUMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ VARDIR.”
Peki, Gazzeliler vatandaş değil mi? Onları İsrail saldırılarından kim koruyacak? Batı Şeria’daki Filistinlileri İsrail saldırılarından, hukuksuzluğundan, yurtlarının gasbedilmesinden kim koruyacak?
Bu sorulara Şansölye Scholz’un verecek cevabı yok. Zira zaman, İsrail’e destek zamanı! Netanyahu’nun hedeflerini sorgulama zamanı değil. O, hedeflerine ulaşana kadar vicdanlardan gelen itirazların protesto çığlıklarına dönüşmesinin engellenmesi gerekiyor. Ne yapmalı? “Bütün Almanya’da Gazze’de öldürülen sivillere destek için, ateşkes çağrısı için yapılan gösterilerin yasaklanması İsrail’i çok memnun eder” diyor birileri ve gösteriler yasaklanıyor ama yasaklar; vicdanının sesini dinleyen, hukuktan, adaletten ve barıştan yana olan binlerce insanın Berlin sokaklarında İsrail saldırılarını lanetlemesini engelleyemiyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI BAERBOCK’UN İSRAİL’İ AKLAMA GAYRETİ
İsrail’in en hararetli destekçilerinden Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, gösterileri engelleyemedikleri için Netanyahu ve İsrail lobisinin kendilerine çok kızacağından endişe etmiş midir? Yoksa en başından beri yaptığı destek açıklamalarıyla İsrail’in yanında olduğundan artık kuşku duyulmayacağının rahatlığı içinde midir?
Hamas saldırısının yaşandığı gün “Hamas şiddeti tırmandırıyor. Gazze'den İsrail'e yönelik terör saldırılarını şiddetle kınıyorum. İsrail ile tam dayanışma içindeyiz ve İsrail uluslararası hukuka göre kendini teröre karşı savunma hakkına sahiptir” açıklamasını yaptı. Aradan 3 gün geçtikten sonra yani artık İsrail’in çok sayıda Filistinli sivili öldürdüğü 10 Ekim tarihinde “Avrupa bir bütün olarak İsrail’in yanında duruyor” ifadeleriyle desteğini sürdürdü. İsrail saldırıları sonucu Gazze’de ölen sivillere dair ise “Filistinli sivillerin acı çekmesi ve ölmesi teröristlerin stratejisinin bir parçasıdır. Özellikle haince olan ise Hamas'ın sivil halkın arkasına saklanmasıdır” ifadeleriyle İsrail yönetimini aklamaya çalıştı. 13 Ekim tarihinde, yani İsrail saldırılarında ölen Gazzeli sivillerin sayısı artık binlerle ifade edilmeye başlandığında “İsrail bugünlerde barbarca bir terör yaşıyor. Hiçbir şey bunu haklı gösteremez. İsrail'in uluslararası hukuk çerçevesinde bu teröre karşı kendini savunma hakkı vardır. Almanya tereddütsüz bir şekilde İsrail'in yanında yer alıyor. Bu yüzden bugün İsrail'e gidiyorum” açıklamasıyla Netanyahu hükümetine desteğini yineledi.
Fakat İsrail’in “uluslararası hukuk çerçevesinde” kendini savunma hakkı vardır derken Alman Dışişleri Bakanı neyi kastetti acaba? İsrail kendini savunurken uluslararası hukuka aykırı davranırsa ona olan desteğimizi çekeriz mi demek istedi? Kuşkusuz hayır. İsrail uluslararası hukukun bütün kurallarını ihlal ederek, savaş suçu işleyerek Gazze’yi bombalamaya devam etse de Almanya’nın Netanyahu hükümetine desteği devam etti. Ateşkes çağrısı bile yapamadılar, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Gazze’de acil insani ateşkes isteyen karar oylamasında çekimser oy kullanarak Almanya’nın utanç hanesine yeni bir sayfa eklediler. Oysa ki İsrail insani ateşkese zorlanabilseydi Gazze’de haftalardır bombardıman altındaki yabancı ülke vatandaşlarının da bölgeyi terk etmesi ve ülkelerine dönmesi sağlanabilecekti. Bunların aralarında Alman vatandaşları da vardı. İsrail 3 haftadır Gazze’deki Alman vatandaşlarının da tahliyesine izin vermiyor. Peki Almanya’nın, kendi vatandaşlarını da haftalardır bombardıman altında Gazze’de tutsak eden İsrail’e karşı tepkisi ne oldu: “İsrail’in kendini savunma hakkını sonuna kadar destekliyoruz”.
ALMANYA NEDEN BU KADAR AŞIRI İSRAİL YANLISI?
Almanya’nın bu kadar aşırı İsrail yanlısı politika izlemesinin 4 temel nedeni olduğu söylenebilir: Holokost geçmişinin getirdiği yük, ülkedeki İsrail lobisi, ABD’nin etkisi ve mevcut koalisyon hükümetinin çizgisi. Hitler döneminde Yahudilere karşı gerçekleştirilen soykırımın Almanya’nın İsrail politikasını günümüze kadar ipotek altına aldığına kuşku yok. Bu ipoteğin devam etmesi için her türlü çabayı sarf edenlerin olduğunu da unutmamak gerekir. Bu noktada ülkedeki İsrail lobisi devreye giriyor. Alman televizyonlarında ve gazetelerinde sürekli Holokost teması işlenerek Almanlara, söz konusu suç ataları tarafından işlenmiş olsa da şimdiki kuşakların da aynı derecede sorumlu oldukları hatırlatılır. Bunun sonucu olarak Alman siyasetçiler daima İsrail’in korunmasını Almanya’nın “devlet politikası” (staatsräson) olarak tanımlarlar. İsrail ne yaparsa yapsın Almanya’nın onu desteklemesi gerektiğini düşünürler. Bu patolojik düşüncenin mağduru olan Filistinlilerle ilgilenmek istemezler.
Almanya’nın aşırı İsrail yanlısı politikasının bir başka nedeni, İsrail’in dünyadaki en büyük destekçisi ABD ile olan ilişkisidir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ile ABD arasında kurulan ilişkinin asimetrik bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi olduğuna ve Almanya’nın dış ve güvenlik politikasında Washington çizgisinden ayrılmadığına kuşku yoktur. Gerhard Schröder gibi bazı Alman liderlerin buna istisna oluşturdukları ileri sürülebilir. Ancak Schröder’in geçmişte lideri olduğu Alman Sosyal Demokrat Partisinin mensubu bugünkü Şansölye Scholz’un özellikle Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte rotayı iyice Washington’a kırdığı ve ABD’nin “peşine takıldığı” (Bandwagoning) görülüyor. Koalisyonun küçük ortakları FDP ve Yeşiller ise Amerikancı dış politika konusunda birbirleriyle yarışıyorlar. Özellikle Yeşiller Partisi mensubu Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un Amerikancı dış politika konusunda en üst seviyeye yükseldiği, partisinin insan haklarının korunması ve barışın savunulması konusundaki derin müktesebatını yerle bir ettiği görülüyor. İsrail’in Gazze katliamlarına karşı Batı’dan en cesur sesler Avrupa solundan yükselirken kendini sol parti olarak konumlandıran Yeşiller ise Baerbock gibi Amerikancı politikacılar sayesinde İsrail saldırganlığının en önemli destekçisi olarak öne çıkıyor.